Serra Demir : “Hiçbir Zaman Kendinizi Başkalarıyla Kıyaslamayın Ve Üretmeden Neyin Sizin Olduğunu Bilemezsiniz”
Ünlü Ve Başarılı Ressam Serra Demir, Sanat Yolculuğunu, İlham Kaynaklarını Klass’a Anlattı 1998 yılında İzmit’te doğan başarılı ressam Serra Demir, son 9 yıldır İstanbul Cihangir’deki atölyesinde eserlerinin üretimlerini sürdürüyor. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Fotoğraf ve Video bölümünden mezun olan sanatçı, disiplinler arası çalışmayı seviyor. Eserlerinde rüyaları, duygu durumlarını ve sembolleri merkeze alarak sezgisel bir anlatım dili oluşturuyor. Sanatla ilişkisi çocukluk yıllarına dayanan Serra Demir, üniversite döneminde teknik bilgi ile sezgisel üretim arasında bir köprü kurarak sanatını geliştirdiğini belirtiyor. Sürrealizm ile olan bağının ise rüyalar aracılığıyla çok küçük yaşlarda başladığını belirten Demir, gerçekliği olduğu gibi anlatmaktan çok, onun altındaki katmanları araştırmayı tercih ediyor. Eserlerinde sıkça yer verdiği semboller arasında “el” figürü, cenin pozisyonundaki figürler, satranç tahtası zeminleri gibi ögeler bulunan genç resim sanatçısı, “Bu semboller, içsel dünya ile fiziksel dünya arasındaki sınırları ve çatışmaları ifade ediyor” diyor. Sanatını dijital platformlarda paylaşmanın önemine inanan Serra Demir, NFT ve online galeriler gibi yeni alanlara da açık. Etkilendiği sanatçılar arasında Salvador Dali, Giorgio de Chirico, Rembrandt, Caravaggio, Andy Warhol, Pablo Picasso, Marina Abramovic ve sahne performanslarıyla Queen’nin yer aldığını ifade eden Demir, bu isimlerin sadece eserleri değil, hayata karşı duruşlarının da ona ilham verdiğinin altını çiziyor. Başarılı genç sanatçı Serra Demir ile sanat yolculuğunu, ilham kaynaklarını ve etkilendiği akımları sanat atölyesinde Klass okurları için konuştuk.
1998 yılında İzmit’te doğdum. Son 9 yıldır İstanbul’da yaşıyorum ve üretimlerimi Cihangir’de atölyemde sürdürüyorum. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Fotoğraf ve Video bölümünden mezun oldum. Disiplinler arası çalışmayı seviyorum ve kendimi geliştirirken sanatın farklı alanlarından besleniyorum. Rüyaları, duygu durumlarını anlatan atmosferleri semboller üzerinden ve bazen sezgisel imajlarla resmettiğim bir dünyam var. Resim dışında, fotoğraf sanatçısı olan erkek arkadaşım Erin Ağar’la birlikte evimizde gerçekleştirdiğimiz konsept moda çekimleriyle de ilgileniyoruz. Hem üretim hem yaşam alanımızı sanatla iç içe örüyoruz diyebilirim. Kendimi ifade etme biçimim zamanla değişebilir ama anlatma dürtüm her zaman merkezde kalıyor.
Sanat yolculuğunuz nasıl başladı? İlk ne zaman resim yapmaya başladınız?
Sanatla ilişkim çocukken başladı ama bu hep içgüdüsel bir şeydi, kendime ait bir dünya kurmanın yolu gibiydi. İlk defa ne zaman resim yaptığımı hatırlamıyorum çünkü hep vardı ama ilk kez kendimi resimle gerçekten ifade ettiğimi hissettiğim zaman, üniversite dönemimdeydim. Orada teknik bilgiyle sezgisel üretim arasında bir köprü kurmayı öğrendim. Sanat yolculuğum da aslında tam olarak o köprüde başladı diyebilirim.
‘KENDİ İÇSEL DÜNYAMLA İLK KEZ BİR SANAT AKIMI ARASINDA GERÇEK BİR BAĞ KURDUM’
Sürrealizm ile nasıl tanıştınız ve bu tarzı tercih etmenizin sebebi nedir? Günümüz sanat dünyasında sürrealist yaklaşıma olan ilgi sizce nasıl?
Sürrealizmle tanışmam çok erken yaşlara dayanıyor. Küçükken de gördüğüm rüyalar beni hep büyülerdi. O imgelerin ve gerçekliğin nasıl bu kadar güçlü olduğunu hep merak ettim. Sonra bu imgelerin sanat tarihinde bir karşılığı olduğunu, sürrealizmin de bu alanı sorguladığını gördüğümde, kendi içsel dünyamla ilk kez bir sanat akımı arasında gerçek bir bağ kurdum. Bu tarzı tercih etmemin sebebi, gerçekliği olduğu gibi anlatmak yerine, onun altındaki katmanları araştırma isteğim. Bilinçaltı, sezgiler, bastırılmış duygular. Sürrealist yaklaşım, izleyiciyi de bu içsel sorgulamaya davet ediyor. Günümüz sanatında da özellikle genç kuşakta bu tarza yeniden bir yönelme olduğunu gözlemliyorum. Belki de hepimiz artık biraz daha içeride olanı, görünmeyi konuşmak istiyoruz.
Eserlerinizde sıkça yer verdiğiniz semboller ya da temalar var mı? Bunların sizin için anlamı nedir?
Evet, işlerimde tekrar eden bazı semboller var ve bunlar zamanla kendi görsel dilime dönüştü diyebilirim. Örnek olarak “el” figürü; yardım çağrısı, müdahale, temas ya da sadece bir iz gibi okunabiliyor. Aynı zamanda kendi varlığımla başka bir varlık arasında bir köprü kurma niyetini de taşıyor. Bunun dışında cenin pozisyonundaki figürler, satranç tahtası gibi zeminler veya yerle teması kuvvetli bedenler sıkça yer alıyor. Bu temalar hep içsel dünyayla fiziksel dünya arasındaki sınırları, bazen çatışmaları anlatıyor. Semboller, bir şeyi açıkça söylemeden anlatmanın yolları bence; izleyiciyle kurduğum şifreli iletişimi seviyorum.
‘BENCE İLHAM, “UYKULU” BİR HAL DEĞİL; AKSİNE ÇOK UYANIK BİR DİKKAT MESELESİ’
İlham kaynaklarınızı nasıl tanımlarsınız? Rüyalar, bilinçaltı ya da günlük yaşam mı?
Rüyalar benim için çok güçlü bir ilham kaynağı. Uyandıktan sonra etkisi devam eden sahneler, imgeler... Onları çoğu zaman birebir değil ama hissettirdiği duyguyla işlerime taşıyorum. Bilinçaltının bize gösterdiği şeyler, bazen uyanıkken fark edemediklerimizi açığa çıkarıyor ve ben de bu görünmeyen dünyaya karşı hep meraklı oldum. Günlük hayatın içinde de sürreal anlar var aslında; mesele onları fark edebilmek. Bence ilham, “uykulu” bir hal değil; aksine çok uyanık bir dikkat meselesi.
Bir esere başlarken nasıl bir süreç izliyorsunuz? Öncesinde taslak hazırlar mısınız?
Evet, genellikle her çalışmama bir eskiz süreciyle başlarım. Rüyalardan, anlık hislerden ya da zihnimde beliren sahnelerden yola çıkarım. Bu imgeleri unutmamak adına bazen çizimle bazen de sesli notlarla kayıt altına alırım. Resme başlamadan önce sahnenin ışığını, kompozisyonunu, figürlerini ve genel atmosferini belirlemiş olurum. Bu süreç, resmin tuvaldeki haline ulaşmasında bana yön verir. Aynı zamanda fotoğraf temelimden gelen ışık bilgisi de üretim sürecimi etkiler. Eserin ölçüsünden kullanılan renklere kadar birçok karar, bilinçli tercihin parçasıdır.
Eserlerinizi ilk kez gören izleyicilerden aldığınız en ilginç tepki neydi?
Bir keresinde eski bir arkadaşıma biraz şarap eşliğinde, oldukça perfomatif bir şekilde resimlerimin kronolojik öyküsünü anlattım, gerçekten tüm detaylarıyla, ışığından yerçekimine kadar. Büyük bir heyecanla bitirdiğimde yüzüme baktı ve şöyle dedi: “Vov... E sen bunların hepsini uydurmuşsun!” Bu çok komik çünkü ben sürreal resimler yapıyorum, yani tabii ki onları uydurdum!
‘SANATIMI DİJİTAL PLATFORMLARDA PAYLAŞMAYI ÖNEMSİYORUM ÇÜNKÜ O MECRALAR BAZEN BEKLENMEDİK BİR BAĞ KURMA ALANI SUNUYOR’
Sanatınızı dijital platformlara da taşıyor musunuz? Online galerilere veya NFT gibi yeni alanlara nasıl bakıyorsunuz?
Sanatımı dijital platformlarda paylaşmayı önemsiyorum, çünkü o mecralar bazen beklenmedik bir bağ kurma alanı sunuyor. Online galeriler veya dijital projeler, özellikle genç sanatçılar için erişimi demokratikleştiren fırsatlar yaratabiliyor. NFT gibi oluşumlara ise merakla yaklaşıyorum diyebilirim. Konsept olarak ilginç buluyorum ama benim üretim pratiğim hala daha fiziksel bir temas, doku ve zamanla ilişkileniyor. Yine de sanatın dönüşümüne açık olmak gerekiyor. Her dönem kendi sorularını ve çözümlerini getiriyor.
Türkiye'de resimle, sanatla ilgilenen genç sanatçılara ne gibi tavsiyeler verirsiniz?
Sanat yolculuğu sabır isteyen ve zamanla kendini açan bir süreç. İlk söyleyebileceğim şey kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Herkesin yolu farklı ve bu yol baya kişisel. İkincisi ise üretmeden neyin sizin olduğunu bilemezsiniz. Bazen çok iyi bir iş yapmasanız bile o üretim sizi başka bir yere taşır. Son olarak sizi destekleyen ve samimi geri bildirim verebilen bir çevre çok kıymetli. Sanat bireysel gibi dursa da birbirinden beslenen, desteklenmeye, görülmeye ihtiyacı olan bir alan.
Gelecekte gerçekleştirmek istediğiniz özel bir proje ya da sergi var mı?
Evet, özellikle performatif bir düşüncem var uzun zamandır. İlgilendiğim farklı disiplinlileri aynı anda sunabildiğim konsept bir sergi fikri. Hem görsel hem zihinsel bir hafıza oyunu gibi.
‘RENKLERİ SADECE ESTETİK DEĞİL, HİKÂYEYİ TAŞIYAN BİRER UNSUR OLARAK GÖRÜYORUM’
Renk paletlerinizi seçerken duygusal ya da sembolik bir yaklaşımınız oluyor mu?
Evet, renkleri sadece estetik değil, hikâyeyi taşıyan birer unsur olarak görüyorum. Her rengin bir atmosfer kurma, bir hissi çağrıştırma gücü var. Renkleri genellikle parlak ve belirgin seçiyorum ama bu seçimler her zaman sahnenin ruhuna göre şekilleniyor. Renkler bazen duyguyu, bezen zamanı ya da karakteri temsil ediyor. İzleyici tablodaki sahneye baktığında “ne oluyor” ile beraber ‘Ne zaman oluyor’u da sezsin istiyorum. Seçtiğim renkler kurduğum evrenin büyülü birer parçası.
Hangi sanatçılardan etkilendiniz? Hem yerli hem de yabancı isimlerden örnek verir misiniz?
Etkilendiğim sanatçılar çok ve farklı disiplinlerden geliyorlar. Salvador Dali ve Giorgio de Chirico’nun sürreal atmosfer kurma biçimleri merak duygumu derinden etkiliyor. Rembrandt ve Caravaggio’nun ışığı kullanma biçimleri; Andy Warhol ve Picasso gibi isimlerin döneme yön veren cesareti, biçimle ve algıyla oynamaları da üretim sürecime yansıyor. Mesela Marina Abramovic’in bedeni sanatın merkezine koyması ve Queen!- sahnedeki teatral gücü ve özgünlüğü... Bu isimler ve daha birçoğu yalnızca eserleriyle değil hayatı ele alış biçimleriyle de bana ilham oluyorlar. Bence hayatı yaşamak da bir sanat biçimi. Bir sanatçının, kendi hayatında gelişen olaylara verdiği tepkiler, o olayları taşıma ve dönüştürme şekli, benim de “hayatı yaşama sanatımı” besliyor.