Hastalıklar Bağırsakta Başlar. Bağırsak Sağlıklı Olunca Tüm Vücut Sağlıklı Olur

Hastalıklar Bağırsakta Başlar. Bağırsak Sağlıklı Olunca Tüm Vücut Sağlıklı Olur Hastalıklar Bağırsakta Başlar. Bağırsak Sağlıklı Olunca Tüm Vücut Sağlıklı Olur

Eczacı Reyhan Aliusta, otoimmün hastalıkların sebebi olan hastalıklı bağırsaklar için geliştirdikleri ürünlerini Klass’a anlattı.  

Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olan ve 1995 yılından bugüne serbest eczacılık yapan Reyhan Aliusta, otoimmün hastalıkların sebebi olan hastalıklı bağırsaklar için çözüm sunan yeni bir ürün geliştirdi. Aliusta, bağırsaklarımızı sağlıklı duruma getirmek için yaklaşık 10 yıldır ekibiyle birlikte çok özel bir formülün üzerinde çalışıyor. Bağırsaklardaki zararlı bakterileri, toksik maddeleri ve parazitleri gönderip yerine faydalı bakterilerimiz olan probiyotiklerimizin yoğunluğunu arttırarak prebiyotik etki yapan bir takviye gıda geliştiren Rabia Aliusta, yeni ürünü ile sağlıklı hale gelen bağırsak sayesinde otoimmün hastalıklar dediğimiz sedef, egzama, vitiligo, romatoit artrit, haşimato, diyabet vb. hastalıklarda büyük başarı elde edileceğini söylüyor. Eczacı Rabia Aliusta ile otoimmün hastalıkların sebebi olan hastalıklı bağırsaklar için geliştirdikleri yeni takviye ürünlerini Klass okurları için konuştuk.


Reyhan Hanım, çalışmalarınızla uzun yıllardır sağlık sektöründe faaliyet gösteriyorsunuz. Öncelikle sizi tanıyarak, sektöre giriş hikayenizi dinleyebilir miyiz?
1994 yılında Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden mezun oldum. 1995 yılından bugüne serbest eczacılık yapmaktayım. 2010 yılından itibaren yurt içinde ve yurt dışında (Polonya/Krakow) saç ve cilt ürünleri geliştirme çalışmalarında bulundum. Oradaki teknologlarla ortak çalışmalar yaptım. Ülkemizde son 10 yıldır çalışmalarımıza ağırlık verdik. Ben ve ekibim özellikle dünyada tedavisi mümkün olmayan diye bilinen hastalıkların üzerinde yoğunlaştık. Her birimiz alanlarında uzman, başarılı, bio-genetik, kimyager ve eczacılardan oluşan ekip ile birlikte bilimsel çalışmalarımızı yapıyoruz.



10 yıllık araştırmalar, çalışmalar sizi nereye götürdü?
Bahsettiğim hastalıkların tamamının otoimmün hastalıklar olduğunu tespit ettikten sonra sebebini araştırmaya yöneldik ve her defasında karşımıza “bağırsak” çıktı. Yani ikinci beyin. İkinci beyin hasta olunca otoimmün hastalıkların geliştiğini gördük. Aslında bunu Hipokrat zamanında görmüş ve demiş ki; “Hastalıklar bağırsakta başlar.” Bağırsak ile ilgili o kadar çok bilimsel çalışmalar ve literatür var ki bunların çoğunu araştırma ve inceleme fırsatımız oldu. Tabi ki bütün çalışmalarımızı “bağırsak” üzerine yoğunlaştırdık. Bağışıklık sistemi yani diğer bir deyiş ile otoimmün hastalıkların köküne indiğimizin ekip olarak farkına vardık. Bağırsak sağlıklı olunca vücut sağlıklı oluyor, bunu tespit ettik. Hipokrat’ın “Hastalıklar bağırsaktan başlar” sözünün neyi ifade ettiğini anladık. Bağırsağımıza neden ikinci beynimiz denildiğini çok iyi anladık. Günümüz şartlarında hastalıklı bağırsakların nasıl sağlıklı olabileceği üzerinde çalışmalarımıza başladık. Allah’a şükürler olsun çalışmalarımız başarı ile sonuçlandı. Muhteşem bir ürün geliştirdik. Bu ürün sayesinde artık bağırsaklarımız sağlıklı hale gelebiliyor ve vücudumuz kendi kendini tamir edebiliyor diyebiliriz.


Bu konuyu biraz açabilir miyiz?
Dünyada tedavisi mümkün olmayan diye söylenen bazı hastalıklar vardır. Bunların tamamına baktığımızda hepsinin bağışıklık sistemi hastalıkları olduğunu görüyoruz. Örneğin, sık sık tekrarlayan enfeksiyonlar, cilt hastalıkları, sedef, egzama, alerjiler, romatizma, diyabet, karaciğer hastalıkları, psikiyatrik vb. hastalıklar. Bu hastalıkların temel sebebini biraz açacak olursak; bağırsağımızın içinde olan mikrop topluluğu mikrobiyota’daki dengenin bozulmasıyla, yani faydalı bakterilerin sayısının azalmasıyla, zararlı bakterilerin artması sonucu bu saydığımız hastalıklar zaman içerisinde kendisini gösterebilir. Cilt hastalıklarının bazıları durumsal sebeplerden kaynaklansa da bazıları genetiktir. Ancak bu hastalıkların oluşması sadece genlerden oluştuğu anlaşılmamalıdır. Çevresel faktörlerin rolü büyüktür. Bilinçsiz beslenme şeklimiz bağırsak geçirgenliğinin artmasından, bakteri çeşitliliğinin kaybolmasından da sorumludur. Batı tipi beslenme dediğimiz, karbonhidrat ağırlıklı beslenme alışkanlığı bağırsak floramızı olumsuz etkiler. Rafine şeker ve şekerli gıdalar, asitli yiyecekler, glüten, paketli gıdalar (cips, bisküvi vb.) bunların içindedir. Beslenme alışkanlığımız, sebze ve lif oranı yüksek gıdalar, ev yoğurdu, kefir gibi probiyotikten zengin gıdalar olmalıdır. Stresin sağlığımızı olumsuz etkilediği de bilinen bir gerçektir. Aşırı stres bağışıklık sistemimizi baskılar. Görevini yapamaz hale gelir. Genelde bilinen, beynin mutluluk hormonu serotonini salgıladığıdır. Ancak, vücudumuzdaki serotonin hormonunun en az %80’i sağlıklı bağırsak tarafından salgılanır.   


Siz bağışıklık sistemini kontrol altına alan bir takviye gıda geliştirdiniz. Ürününüz nedir? Ne gibi yararları vardır?
Hastalıkların temelinde, ikinci beynimiz olarak adlandırılan bağırsaklarımız vardır. Bu nedenle bağırsaklarımızı sağlıklı duruma getirmek için yaklaşık 10 yıldır üzerinde çalıştığımız bir formülle, bağırsaklardaki zararlı bakterileri, toksik maddeleri ve parazitleri gönderip (gerçek bir detoksifikasyon yaparak) yerine faydalı bakterilerimiz olan probiyotiklerimizin yoğunluğunu arttırarak prebiyotik etki yapan bir takviye gıda geliştirdik. Ürünümüz çok özel bir formüle sahip. İçerisinde bulunan akasya gamı, mide tarafından sindirilemez, bağırsağa ulaşır ve işlevini orada gerçekleştirir. Oradaki bağışıklık sistemi besin kaynağı oluşturup güçlendirirken aynı zamanda zararlı bakterileri dışkı yolu ile vücuttan atar. Sağlıklı hale gelen bağırsak sayesinde otoimmün hastalıklar dediğimiz sedef, egzama, vitiligo, romatoit artrit, haşimato, diyabet vb. hastalıklarda büyük başarı elde edilir. Bu arada prebiyotik, probiyotiğin besin kaynağıdır. Ürünümüz kortizon ve ağır metal içermiyor ve %100 yerli olma özelliği taşıyor. Özellikle belirtmek istiyorum ki biz bir ilaç değil, gıda takviyesi formülü geliştirdik. Sağlıklı insanların da kullanabileceği tamamen doğal bir üründür.


Peki ürünlerinize en çok hangi hastalığa sahip insanlar ilgi gösteriyor?
Sedef hastaları diyebilirim. Halbuki biz bu ürünü otoimmün hastalıkların sebebi olan bağırsak yani hastalıklı bağırsaklar için geliştirdik ve sedef de otoimmün hastalığı olduğu için en çok talep eden sedef hastaları oluyor. Bu taleple sanki sedef hastalıkları için geliştirildi algısı oluştu. Halbuki sağlıklı insanların bile kullanması gereken bir ürün olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bağırsağımıza sürekli detoks yapmaktadır. Daha önce de açıklamıştım ancak bu sedef hastalığı özelinde de açıklamak istiyorum. Sedef hastalığı; dünya nüfusunun %2-3’ünü etkileyen cilt hastalıkları ile karakterize olan kronik bir hastalıktır. Peki neden kroniktir? Neden hastalar sürekli ilaç kullanmak zorundalar? Çünkü hastalığa neden olan organ ile hiç ilgilenilmemiştir. Bu organ bizim bağırsaklarımızdır ve burada mekanizma şöyle işler. Sağlıklı bireylerin bağırsaklarında da faydalı bakterilerin oranı çok yüksektir ve bu dost bakteriler bağırsağa kendileri yerleştiği için zararlı bakterilerin bağırsağa yerleşmesine engel olurlar. Fakat antibiyotik kullanımı, sağlıksız beslenme, stres gibi durumlar bu iyi bakterilerin sayısını azaltır. İyi bakteri miktarı azaldıktan sonra bağırsağa zararlı bakterilerin yerleşmesinin önündeki engel de kalkar. Bağırsak düzeyine zararlı bakteriler yerleşmeye başlar. Bu seferde bu zararlı bakteriler faydalı bakterilerin yerleşmesine engel olur. Yani orayı istila ederler. Bağırsağımızdaki zararlı bakteriler ve küflerin oranı artınca bu zararlı mikroorganizmalardan çeşitli toksinler salınır, bu toksinlere ilk olarak bağışıklık sistemi saldırır. Zaten bağışıklık sistemi hücrelerimizin çoğu bağırsaklarımızdadır. Eğer toksin miktarı fazla ise bu sefer toksinler karaciğere ulaşır ve karaciğer tarafından yok edilmeye çalışır. Toksin sayısı çok çok fazla olduğunda da bu sefer karaciğer de yetişemez ve toksinler kana karışmaya başlar. Kana karışan kimi toksinler cildimizdeki farklı tabakalara, kimi eklemlerde kimi de başka organlarda birikir. Biriken bu toksinlere bağışıklık sisteminin saldırması sonucu da otoimmün hastalıklar olur. Özetle bağırsaklardan kaçıp, kana karışan ve cilt altında biriken toksinlere kendi bağışıklık sistemimizin saldırması sonucu ile sedef hastalığı oluşur. Bağırsak florasının bozuk olmasının bir diğer sonucu da bağışıklık sisteminin bir numaralı tehdidinin toksinler olması ve bu toksinlere göre silah yapmasıdır. Bu nedenle bağırsak florası bozuk bireylerin bağışıklık sisteminin tüm imkanlarını toksinlere saldırmak için kullanması sonucu diğer virüslere saldırmak için de silah üretememesidir. Yani kişi sedef hastası olduğunda diğer virüslere ve mikroplara karşı vücudu savaşamaz hale gelir. Sedef hastalarının hikayesi bu toksin kaçışı ile başlar. Kaçış devam ettiği sürece hastalık devam eder. Buraya kadar çok anlaşılır bir dille ifade edersek bağırsağı hasarlı vücut sedefi beraberinde getirir ve bağırsak düzelmediği sürece sedef hastalığı geçmeyecektir. Bu hastalıktan mağdur olan insanlar kesinlikle bir korkuya kapılmasınlar. Çünkü yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde bağırsak içerisindeki faydalı ve zararlı bakterilerin dengeye gelebileceği ve bağırsak duvarının tamir edilebileceğini ifade edebilirim. Bu ifademi şu şekilde açıklayayım: Biz çalışmalarımızda “akasya gamı” kullandık. Akasya gamı; akasya ağacının gövdesinde çıkan bir reçinedir. Bu reçine mide asitinden etkilenmez ve bağırsağımıza kadar ulaşır. Bağırsağımızdaki zararlı bakterileri gönderip detoksifikasyon yaparken oradaki iyi bakterileri de besler. Akasya gamı dünyada bilinen en güçlü prebiyotiktir, yani dost bakterilerimizin en sevdiği gıdadır. Bağırsağımızdaki faydalı bakteriler artarken zararlıların azalması ve toksin kaçışını sona erdirdiği için sedef gibi otoimmün hastalıkların oluşması engellenir. Özetle söyleyecek olursak; sedef hastalarının yapmaları gereken en önemli tedavi başlangıcı bağırsaklarını sağlıklı hale getirmeleridir.

Gelecek hedefleriniz nelerdir?
Allah’a şükürler olsun işin büyük kısmını hallettiğimizi düşünüyorum. Bundan sonrası için ekip olarak daha büyük sağlık problemlerini ortadan kaldırmak adına neler yapılabilir noktasında çalışmalar yapmaya başladık. İnşallah bu çalışmalarımız da olumlu neticelenir ise sağlık sektöründe dünya çapında isimlerin arasında Türk markasının olmasının bizleri ülkem adına çok gururlandıracağına inanıyorum. Bu inanç bizi müthiş motive ediyor. Türk bilim insanlarının dünyadaki gelişmelere imza atabiliyor olması bize büyük güç, motivasyon ve gurur veriyor.  
 

Reyhan Aliusta