Türkiye’yi Fransa’da Daha İyi Anlatmaya İhtiyacımız Var

Türkiye’yi Fransa’da Daha İyi Anlatmaya İhtiyacımız Var Türkiye’yi Fransa’da Daha İyi Anlatmaya İhtiyacımız Var

Türkiye’nin Fransa Büyükelçisi Refik Ali Onaner, Büyükelçilik tecrübelerini Klass için Erkan Özerman’a anlattı.  

Türkiye’nin Fransa Büyükelçisi Refik Ali Onaner, ilk görev dönemine 2002-2004 yılları arasında Paris büyükelçiliği kâtibi olarak başladı. 2012-2016 yıllarında büyükelçilik müsteşarı ve elçi müsteşarı olarak görev yaparak, edindiği birçok tecrübeyle Türkiye’nin Fransa Büyükelçisi olan Refik Ali Onaner, Türkiye ve Fransa arasındaki ilişkilerin güçlenmesine en önemli katkıyı verebilmek için elinden geleni yapıyor. Ünlü Organizatör ve Best Model Kurucusu Erkan Özerman, Refik Ali Onaner ile geçmiş tecrübelerini ve günümüzdeki verdiği hizmetleri Klass okurları için konuştu.

 


Sayın Büyükelçimiz Refik Ali Onaner, daha önce Paris’te Lamballe Şatosu diye anılan Prenses Lamballe’ye ait olan muhteşem büyükelçilik binamızdayız. Benim hatırladığım kadarıyla siz büyükelçi olmadan önce dışişleri mensubu olarak bu binada birçok görev yaptınız. Neler olduğunu sizden öğrenmek isteriz?
Öncelikle teşekkür ederim ilginize ve sorularınıza. Daha önceki yıllarda büyükelçilikte görev yaptım. İlk görev dönemim 2002-2004 yılları arasında iki yıl Paris büyükelçiliği kâtibi olarak çalıştım. Ama bu iki yıllık sürenin 18 ayı okulda geçti. Bakanlığımız beni Ecole Nationale d'Administration (ENA)’ ya öğrenci olarak gönderdi. Bir Türk diplomatı olarak ENA’da yabancı öğrenci olarak eğitim gördüm.

 

Şu andaki Fransa Cumhurbaşkanı ile ENA’da sınıf arkadaşıymışsınız doğru mu?

Evet doğru, aynı dönemde okulda benimle eğitim gören öğrenciler arasında Emanuel Macron da vardı. Kendisi şehir olarak, köken olarak Aimens’lidir. Ben de ENA’ da ki stajımı Aimens şehrinin son valisinin yanında yapmıştım. Dolayısıyla okula başladığımız gün itibariyle bir ortak konumuz vardı. Daha sonra 2012-2016 yıllarında büyükelçilik müsteşarı ve elçi müsteşarı olarak görev yaptım. Bu dönemlerde Türkiye-Fransa ilişkileri konusunda edindiğim tecrübe ve bilgiler de bugün büyükelçi olarak görevimi yerine getirirken bana yardımcı oldu.

 

Türkiye için sizin olmanız güzel bir şans mı diyelim bu olaya?

Çok teşekkür ederim. Burada şunu da görmek lazım ki Türk devletinin memurlarının ileride üstlenecekleri göreve hazırlamaları için doğru yatırımları yaptığı, doğru kararlar aldığı ve kendilerini yetişmelerine imkân sağladığı ayrıca bunu teşvik ettiği de görülüyor.

 

Kaç yıllığına Paris’e geldiniz?

Görev süresini önceden belirlemek mümkün değil. Biliyorsunuz bir büyükelçinin görev süresi çoğu zaman dört yıldır. Ben Paris’te görevlendirilmeden önce Tunus’ta görev yaptım. Dolayısıyla Tunus’da ki süreç dikkate alınarak toplam görev sürem belirlenecektir. Ama bugün benim için önemli olan hangi tarihe kadar Paris’te kalacağım değil, bugün dahil Paris’te kaldığım süre boyunca Türkiye ve Fransa arasındaki ilişkilerin güçlenmesine en önemli katkıyı verebilmek.

 

Benim diğer muhabirlerden farkımı biliyorsunuz, başka bir mesleğin Türkiye’deki kurucusuyum. Show Business mesleğime, radyo ve televizyonu da ekleyin. Bunun dışında hiçbir zaman yazmayı bırakmadım. Çok önemli çok değerli kişilerle daima röportajlarım oldu. Hatta özellikle çok yakın dostum olan Herve Magro ile yaptığım röportajın yarattığı o güzel havadan sonra biraz tenkit edilmeye başladım. “Fransızları yazıyorsun, niye Türkiye’nin Paris’ teki büyükelçisini yazmıyorsun” tepkileri geldi. Siz daha Fransa’ya daha gelmeden onu programa dahil ettim. Ama biliyorsunuz bu virüs durumları birçok şeye engel oldu. Türkiye’de mecburen 5 ay kalıp Fransa’ya gelince virüsten dolayı 7 ay kaldım ama son zamanlarda bu gecikmeli oldu. Bu gecikmeden dolayı hastalıkların, dünyanın şeklini bozan olaylardan ötürü size “Paris’e hoş geldiniz” diyebilmeyi oldukça geç yapıyorum. Bunun sebebini de size sunuyorum. Geçerli bir mazeretim var.

Estağfurullah Erkan Bey, bizim kapılarımız her zaman size açık ve çok memnun oldum sizinle görüşmekten. Dediğiniz gibi sağlık koşulları, çeşitli kısıtlamalar bizim bir büyükelçilik olarak faaliyetlerimizi de kısıtladı, etkinliklerimizi gerçekleştiremedik. Bu sene 29 Ekim-Cumhuriyet Bayramı resepsiyonumuzu çok daha kısıtlı katılımlarla düzenlemek zorunda kaldık. Biz de ümit ediyoruz ki seneyi bu kısıtlamalar olmadan Türkiye’nin görünürlüğünü etkinliğini en iyi şekilde gösteren faaliyetlere biz de burada engeller olmaksızın ev sahipliği yaparız. Sizi de her zaman bu etkinliklerimize bekliyoruz.

 

“BUNDAN SONRA DA SİZİN SAĞLADIĞINIZ BU GÜZEL ÖRNEKLERİ DE DİKKATE ALARAK BİZDEN SONRAKİ NESİLLER, BİZLERLE BİRLİKTE BU TANITIMA, TÜRKİYE’NİN FRANSA’DA DAHA İYİ ANLAŞILMASINI SAĞLAYACAK KÜLTÜREL ETKİNLİKLERE DEVAM EDECEĞİZ.”

Oturduğumuz odadan başımı kaldırıp baktığım zaman karşımda Eiffel Kulesi’ni görüyorum. Biliyorsunuz Eiffel Kulesi’nin büyük bir showroomu vardı, yemekli gece kulübü olarak da geçebilirdi adı ama Eiffel Kulesi’nin bu konuda şöhreti çok fazlaydı. Onların son şovunu otuz bir gece ben yaptım. İnanılmaz bir Türkiye reklamı oldu. Çünkü ilk defa sahneye çıkan iki tane genci de keşfedip getirmiştim. Onların biri Sezen Aksu diğeri Zerrin Özer’dir. Ayla Algan ile takdim etmiştik, folklor ekibi de vardı.  Büyük bir şov ve o başarıydı. Roger Grass orayı ömür boyu idare etti. Çünkü Eiffel Kulesi’ yle 100 senelik kontratı bitince orası belediyeye geçti. Son gösteri ‘les milles est nuit-binbir gece’ isimli Türk şovudur. Ve Altın Eiffel’i o şov ile almıştık. Oradan başlayıp Olympia’ya döndüğümüzde Olympia’ da ki çok başarılı gecelerimiz neticesinde Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından “Ordre National du Mérite” ödülüne layık görüldüm. En çok üzerinde durduğum olay, bir ömür Paris’te ve Türkiye’de kültürel her olayın içinde olmaktır. Başkası olsa başındaydım der. Benim sizden beklediğim, o güzel günleri tekrar Türkler için Paris’te yaşatmanız.

Sağ olun, teşekkür ederim. Sizin geçmişten bu yana Türkiye’nin Fransa’da tanıtılmasına, Türk sanatçıların Fransa’da tanınmasına katkılarınızı herkes çok iyi biliyor. Büyükelçilik çalışanları da bunu çok iyi biliyor. Bundan sonra da sizin sağladığınız bu güzel örnekleri de dikkate alarak bizden sonraki nesiller, bizlerle birlikte bu tanıtıma, Türkiye’nin Fransa’da daha iyi anlaşılmasını sağlayacak kültürel etkinliklere devam edeceğiz. Daha iyi anlaşılma diyorum çünkü bugün baktığımızda şunu görüyoruz; Türkiye’yi Fransa’da daha iyi anlatmaya ihtiyacımız var. Bizim de bazen Fransa’yı daha iyi anlamaya ihtiyacımız var. Bizler de yürüttüğümüz çalışmalarla bunu sağlamaya çalışacağız. Bunu yaparken de sizin gibi kültür sanat alanında büyük tecrübeler edinmiş, önemli çalışmalara imza atmış kişilerin desteğine her zaman ihtiyacımız olacak. Umarım desteğinizi esirgemezsiniz.

 

“PARİS’TE ŞANSIMIZ ÇOK ÖNEMLİ BİR BİNADA TÜRKİYE’Yİ TEMSİL EDEN ÇALIŞMALARIMIZI YÜRÜTEBİLİYOR OLMAMIZ.”

Tabii ki esirgemeyeceğim ve hatta daha da ileri gidiyorum ömür boyu çalışacağımı anons ettim, Türkiye’deki televizyonlarla savaş halindeyim. “Ne zaman emekli olacaksın” diyorlar. Verdiğim cevap “Ürettiğim kadar yaşıyorum, bugün 83 yaşında bir adam olarak günde 8 – 10 saat çalışan kimi gösterebilirsiniz, ‘show business’ nefes aldığın müddetçe olan bir şeydir. Ben size veda etmeden önce bu oturduğunuz binayla ilgili en çok sevdiğim hikâyeyi yaşım gereği rahatlıkla anlatabilirim. On iki mi on üç mü büyükelçi gördüm… burayı bize sayın Menemencioğlu aldı. Biz burada çok sıkıntı çektik. Çünkü Osmanlı zamanındaki büyükelçiliğimizde şimdi Amerika oturuyor. Polonyalıların oturduğu büyükelçiliği vardı. Derken burayı buluyorlar Ankara’da. Hükümetimiz Fransa’ ya büyük bir arazi veriyor, büyükelçilik yapması için, onlar da bir Amerikalıya ait olan üzüm bağları olan Los Angeles’lı bir tüccarın sahibi olduğu binayı bize veriyor. Sayın Menemencioğlu’ na bir gün İngiltere Kralı VIII. Edward gelecek diye haber veriyorlar. Bu çok önemli bir kral benim için. Çünkü İngiltere’ den kalkıp Atatürk’ü görmeye gelen bir İngiliz kralının kendi başbakanının “Dünyaya 100 yılda bir dahi gelir, bu defa şanssızız, Türklere geldi bu dahi” diyor. Neyse o bey buraya geliyor oturuyorlar, kral bu şatoyu satın almak istiyor. Buraya bayılıyorlar. Sayın Menemencioğlu diyor ki “Sayın kralım, bu toprak Atatürk’ün toprağıdır, ona göre fiyat biçin” deyince Kral; “Bir Türk kahvesi içip gideyim, Atatürk’ün toprağına fiyat biçilemez” diyor. İşte siz bu binada şimdi Türkiye’yi temsil ediyorsunuz. Bizim için ne kadar muhteşem bir olay.

Çok teşekkür ederim Erkan Bey. Sizin de tarihe atıfta bulunduğunuz gibi Paris’te şansımız çok önemli bir binada Türkiye’yi temsil eden çalışmalarımızı yürütebiliyor olmamız. Sizin gibi değerli sanatçıların, kültür alanında faaliyet gösterenlerin katkısıyla burada Türkiye’nin en güzel şekilde varlık göstermesini sağlayacağız. Güzel sözleriniz için teşekkür ediyorum. Buranın Fransa’daki tüm Türklerin evi olduğunun bilinmesini istiyorum. Fransa’daki tüm Türklerle birlikte ev sahipliği yaparak burada Türkiye’yi en iyi şekilde tanıtacağız.

 

Çok teşekkürler. Size veda ederken kendime ait bir soru sormak isterim. Ben Fransa’da dünya çapında ünlü olan tek Türk sanatçısı Dario Moreno’yu yazdım.  İzmirli Dario… Dilerim daha nice Dario’larımız burada olsun, başka sanatçılarımız çıksın. Siz İzmirli Dario’yu okudunuz mu?

Okumaya başladım, zaten bu vesileyle de size teşekkür ederim. Çünkü sizin bizzat gönderdiğiniz nüshadan okumaya başladım. Ve bu dediğiniz gibi geçmişte daha önceki nesil sanatçılarımızın elde ettiği başarılar sanatla uğraşan gençlerimize bir örnek teşkil etmeli. Umarım önümüzdeki dönemde çok daha farklı dallarda çok daha fazla sayıda Türk sanatçısı Fransa’da Türkiye’yi tanıtmaya katkıda bulunacaktır.

 

 

 

Ali Onaner