Hayatın tadını çıkarmak için güzel günlerin gelmesini bekliyoruz. Yaşamı hep yarınlara erteliyoruz, hemen hemen hiç birimiz özgür değiliz.. Oysa hayatın tadını çıkarmak tam da her anın kıymetini bilmek anlamına geliyor, özgürlük de tam olarak bu hissin içinde gizli. Anlatmak istediğim “ her şeyi unut ve keyif al değil.


Daha iyi bir yaşam mı istiyorsun? O zaman, daha fazla bekleme. Tam da bugün yaşamın tadını çıkarmaya başla ve kendi ruhsal özgürlüğünü ilan et. Gençliğinde hayatı erteleyip yaşlanınca “Neden geç kaldım?” telaşına kapılmak ortak bir zaafımızdır. Bu durumun genlerle bile ilişkisi olabilir..

Çok şükür ki hayatı sorgulamak gibi iyi bir yanımız var. Horatius‘un bir şiirinde geçen “Carpe Diem” öğüdü de bu sorgulamanın ürünü. “Günü yakala, zamanın tadını çıkar, gününü gün et.” gibi bir anlamı var. Kısacası “ertelemek” en sık kullandığımız sığınma, yok sayma ya da kendini iyi hissetme tarzı, bu konuda dikkatli olmakta fayda var.

Bu hatayı yapıyorsan da makul ölçülerde kalmaya çalış. Bunu hayatının yanlışı haline getirip hoş ve güzel zamanları ıskalama. Yoksa hiç farkına varmadan hayat monotonlaşır. Anlamını yitirip senden uzaklaşır, kıvamını ve ayarını kaybeder. Bu kıvam ayar bozukluğu zamanla sana da yansır. Ve işte o zaman anlam veremediğin birtakım sancılar, sıkıntılar, bunaltılar yaşamaya başlarsın. Sonrası gelsin uyku kaçmaları, bel ve sırt ağrıları, gitsin el-ayak uyuşmaları, yorgunluk, bitkinlik, çarpıntı atakları.

Bu türden yanlışları son zamanlarda ben de yapmaya başladığımda hemen kendime geliyorum.
“Anı yaşa, hayatı erteleme, keyfi, coşkuyu sakın ıskalama” ve  “unutma, hayat gerçekten güzel”. Gelirin, eğitimin, hayata bakışın, değer yargıların ne olursa olsun;  nerede, nasıl ne şekilde yaşarsan yaşa, hayatın içinde sana iyi gelecek yüzlerce güzellik, binlerce hoşluk ve kucak dolusu keyif var, iyilik var, dostluk var. Hayatına yeni değerler katmayı, halinden memnun olmayı, mevcutla yetinip şükretmeyi, “küçük de güzeldir” diyebilmeyi, “az çoktur” u içine sindirebilmeyi, inançla zenginleşmeyi lütfen ihmal etme.
Kendin için küçük hoşluklar, sürprizler yaratmayı, çevrendekileri iyi duygular içinde bırakmayı erteleme.

“Yarını boş ver” demiyorum ama “anı yaşamayı” sakın ihmal etme. Ben öyle yapacağım, haberin olsun.
Bugün hemen, şimdi harekete geç ve güne “Anı yaşamayı öğrenmem lazım.” diyerek başla. Bundan sonra her anın, her dostun, her doğru ve yanlışın, her dokunuşun, nefesin, lokmanın, adını her duymanın, yeni ve güzel bir şeyin farkına varmanın tadını çıkarmakta kararlı ol. Şimdiye kadar nasıl da fark edemediğine şaşırıp “Allah kahretsin!” diye kızmanın, belki de okkalı bir küfür etmenin,  yaşadığın şehrin, az ya da çok kazandığın paranın, hayata attığın her türden imzanın ve senin olan, adına hayat denen sonsuzlukla birleşip sana ulaşan somut, soyut her şeyin keyfini sürmeye bak.
Çünkü “iyi hayat”ın en büyük düşmanı anı yaşamayı bırakıp “geleceği aramak”, bunu s(. S)onucu da kaygı ile geleceğe odaklandığın için anı kaçırmak oluyor. “İnceldiği yerden kopsun(!)” demeyi bir yana bırak, dört dörtlük bir yaşam değişikliği programı hazırla kendine. Ve programa kendini sevmekle başla. Bu programın dört ayağı olsun:  doğru beslenme,  düzenli yoga veya herhangi bir  aktiviteiyi uyku ve  stres yönetimi (pranayama – nefes çalışmalarından destek alabilirsin).

Ama en programa kendini sevmekle başla.
Beslenme konusunu abartıp zorlaştırma. Gözlemler, halkımızın gelen olarak fazlaca yağ-tuz ve şeker tükettiğini gösteriyor. Özellikle, ekmekle çok fazla beyaz un, meşrubatlarla, ve çayla da çok fazla şeker tüketiyoruz. Ben sadece bu üç beyazı (un, şeker, tuz) ve yağı azaltmakla bile önemli bir mesafe alabileceğinizi garanti ederim. Yağ seçiminde dikkatli davran. İlk tercihin zeytinyağı olsun.
Aktivite konusunu da fazla büyütme. Daha çok yürü, evde basit yoga asanaları dene,, merdiven tırman, fırsat buldukça eşinle, arkadaşlarınla açık havada dolaş. Önceleri  bunu her gün değilse bile hafta üç-dört kez yapmaya çalış. Vücudunu tembelliğe alıştırma. Ne demiş ulu önder Atatürk: Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.


Uykunu hiçbir sabotajcıya kurban etme. Erken yat, erken kalk. Uyku sorunun varsa nedenlerini araştır ve çöz.
Stres yönetimine gelince, bence işin en zor ve problemli noktası  budur. Çünkü stres tepkisine yol açan uyaranlar ve dozları her gün biraz daha artıyor. Bunun için stresten kurtulma stratejileri öğren ve kendine uyarla. Bu konuda pek çok örnek bulabilirsin.

Biraz okuyup araştırman yetecektir.
Anlatmak istediğim şu: Bu dört basit değişimi hayata geçirdikçe sadece daha sağlıklı olup daha az hastalanmakla kalmayacak hayatın sana daha çok keyif verdiğinin farkına varacaksın.

“Anı yaşamanın bir yolu da kendine “süre sınırlaması”‘ koymaktır. Kendini şımartacağın özel bir zamanı beklemektense, fırsatı sen yarat. 

“Sideaway” adlı filmde 1961 ürünü bir şişe “Cheval Blanc”‘ şarabını neredeyse bozulacak kadar uzun bir süre saklayan Miles‘a verilen tavsiyeyi anımsıyorum.
Miles şarabı açmak için özel bir an beklediğini söyleyince arkadaşı Maya şöyle der:

“1961 ürünü bir şarabı açtığın gün özel bir gündür.”  
Hayali bir iyi geleceğe kafayı takıp hazzı ertelemeye bir kez başlayınca bu yerleşik bir davranış haline geliyor. Sakladığını değerli şarabı açmayı erteledikçe şişeyi açacağın anın çok daha önemli olmasını istiyorsun.


  Diğer Tüm Yazılar