“SENİN DÜNYAYA BAKAN PENCEREN KİRLİ İSE BENİM ÇİÇEKLERİM SANA ÇAMUR GÖRÜNÜR”

“SENİN DÜNYAYA BAKAN PENCEREN KİRLİ İSE  BENİM ÇİÇEKLERİM SANA ÇAMUR GÖRÜNÜR” “SENİN DÜNYAYA BAKAN PENCEREN KİRLİ İSE BENİM ÇİÇEKLERİM SANA ÇAMUR GÖRÜNÜR”

Her birimiz akıp giden hayat içerisinde bir yana savrulup duruyoruz. Bakış açılarımız neticesinde yaşamımızı yönlendiriyoruz. Bana ya da sana basit görünen pek çok şey ona ya da onlara çok zor görünebiliyor. Ya da tam tersi. Kısacası yaşamımızı ve hayattaki seçimlerimizi bakış açılarımız yönlendiriyor. Hani bardağın dolu ve boş kısmı var ya… Kimine göre dolu, kimine göre boştur. O yüzden hayatın her bir önemli anından ders alıp onun esiri olmadan, bakış açımızı hep pozitife yönelterek yaşamamız bizim kârımıza olacaktır diye her fırsatta söyleyip duruyorum.

Mevlana’nın bir sözü vardır, çok severim: “Senin dünyaya bakan penceren kirli ise benim çiçeklerim sana çamur görünür” Evet her şey güllük gülistanlık olmayabilir ama karanlıklara bile bakarken içinde gördüğün beyaz bir zerrenin sana umut vermesine izin ver. Sonra da o umudun peşinden koş… İşte seni güzel günlere götürecek olan o umuttur. İçinde o umudu yeşerten ise pozitife yönelttiğin bakış açındır.

 

Yaşadığımız bu topraklarda bugün huzur içinde yaşayabiliyorsak, bu elini taşın altına koymaktan yılmayan insanlar yüzünden olmuştur. çünkü onlar umudunu yitirmeden ufacık bir umudun peşinden koşarak mucizevi başarıların altına imza atmışlardır. Karşılarında birçok umutsuz insana rağmen uğraşmaktan, kötülükle savaşmaktan ve üretmekten vazgeçmemişlerdir. Tarihimiz o kadar çok başarı hikayesiyle dolu ki… İşte o başarı hikayelerini dinleyerek büyüyüp de bugünün elverişli koşulları karşısında yaşayıp umutsuzluğa düşmeyi bir türlü anlamlandıramıyorum.

 

Hareketli geçen bir yılın daha son çeyreğine geldik. Ekonomik anlamda bol bol kaygılandığımız ama kaygının esiri olmadan hareket etmemiz gereken kritik günler geçiriyoruz. Dergiyi kurduğum günden bu yana, üzerimde ciddi kaygı yaşatması gereken belli dönemlerden geçtim. Bir şekilde o günleri yaşarken onları yok saymayı bildim. çünkü onları ciddiye alıp onların esiri olsaydım bugün size buradan yazamıyor olurdum. Birçok kişi kriz kelimesini kendine bahane edip eli kolu bağlı oturuyorken ben krizin k’sini bile anmadım. çünkü çalıştığım sürece, ürettiğim sürece yara alacağıma inanmıyordum. Bu günlerde de aynı hislerle hareket etmeye çalışıyorum. Yılmadan çalıştıkça, aynı hevesle ürettikçe üzerimizde dönen ekonomik oyunun da amacına ulaşamayacağını göreceğiz.

 

Bu ay yine sizlere keyif alarak okuyacağınız buram buram yaz kokan bir Klass hazırladık. Yazın tüm enerjisini Klass sayfalarından sizlere sunmaya çalıştık. Hazırlarken yine birçok şey öğrendiğimiz, öğrendiklerimizi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyduğumuz bir Klass oldu. Röportajlarımızda yine çok keyifli başarı hikayeleriyle karşılaştık. Farklı sektörlerden farklı kişilerin keyifli anlatımlarını sayfalarımıza taşıdık. Yaşamıyla örnek olan çok sevdiğim ağabeyim Erol Kaynar ile çok keyifli bir röportaj yaptık. Eminim ki Erol Bey’in yaşamından ilham alacağınız noktalar olacaktır. ünlü ailelerin çocuklarının ne gibi hobilerle uğraştığına dair keyifli bir dosya konusunu da ele aldık. Güney sahillerinin en renkli anlarını Klass bakış açısıyla sayfalarımıza taşıdık. Kısaca yine yaşananları mercek altına alıp modadan sağlığa, güzellikten teknolojiye, yeniliklerden kişisel gelişime kadar birçok farklı başlıkta besleyici ve keyif veren bir sayı oldu. Keyifle okumanız dileğiyle…

 

Klass Alın, Klass Okuyun, Klass Olun…