İsyan’ İle Yaşadığımı Anladım, Yazdıkça Nefes Aldım

İsyan’ İle Yaşadığımı Anladım, Yazdıkça Nefes Aldım İsyan’ İle Yaşadığımı Anladım, Yazdıkça Nefes Aldım

Ünlü şarkıcı Ege, ilk romanı ‘İsyan’ı ve yazarlık yolculuğunu kKass’a anlattı...

Yıllardır müzikle nefes alıp veren şarkıcı Ege, şimdi ise yeniden yaşadığını yazarak hissettiğini söylüyor. Ege, Cumhuriyet'e sahip çıkan adalıları anlattığı A7 Kitap vasıtasıyla okuyucusuyla buluşan ‘İsyan’ ile oldukça heyecanlı günler yaşıyor. Küçük bir adada, masal tadında hayatı paylaşırken, farklı yolculuklara sürüklenen dört gencin dostluk dolu hikâyesinin anlatıldığı kitapta; şenlikli gülüşüyle iklimleri, renkleri, kokuları değiştirebilen Gülhan ve ona âşık Dimitri, Ferit ve İsyan… Ege’nin iki yıl büyük uğraş ve sayısız araştırmalar sonucunda kaleme aldığı kitabı İsyan’ın bir özelliği de okuyucuyu teknoloji ile buluşturması. Romanın yazım sürecinde bestelediği şarkıları yakın zamanda bir albümle tanıtacak olan Ege, bunu önce kitabında yapıyor. Nasıl mı? Albümü, kitabın kapak fotoğrafını çekip, telefonunuza indirdiğiniz aplikasyon ile dinleyebileceksiniz. Vatanı toprakta değil sevdiğinde bulan, umudu dışarıda değil kendinde arayanların yolculuğunun anlatıldığı ‘İsyan’ı ve yazarlık macerasını Ege, Klass okurları için anlattı.  

 

 

“Ben olabildiğince kitabımın karakterlerini ete, kemiğe ve ruha büründürmeye çalıştım. Ve bir süre sonra baktım ki zaten ben bu boyuttan çıkmışım o boyutta yaşayan biriyim, karakterlerimin başına bir şey geldiğinde -saçmalık belki- ama ben oturup ağlıyorum. Kitap bittiğinde çok üzüldüm. İki senemi paylaştığım çok yakın dostlarımdan ayrılmış gibi hissettim.”

 

“İnsanlar romanın çok daha içine girebilsin, yaşayabilsin ve hatta sesini duyabilsin diye de dünyada ikinci Türkiye’de ilk defa yapılan bir şey kitabın kendi şarkılarını yaptım. Aplikasyonu indirdiğinizde ve kitabın kapak resmini çektiğinizde ‘İsyan’ kitabı için yazılmış 8 şarkıyı da aynı anda dinleme olanağınız olacak.”

 

Ege Bey, müzik dünyasından sonra edebiyat dünyasında da kendinizi kanıtladınız ve şu an ‘İsyan’ kitabıyla okuyucunuzla buluşuyorsunuz. ‘İsyan’ ile birlikte kitaba özel şarkılar da sundunuz. öncelikle kitaptan başlarsak ne oldu da kalemi elinize aldınız?

Her şeyden önce müziğe başlama sebebimle romana başlama sebebim aynı. çünkü ciddi bir müzik dinleyicisiydim ve dinlediğim şeyler bir süre sonra imbikten dökülen damlalar gibiydi ve bunları paylaşma ihtiyacı duydum. O vakit de zaten beğenilirse devam ediyorsunuz. Yani hobiyi tutkuya, tutkuyu mesleğe çevirmek gibi bir durum. İlkokul 2’den bu yana iyi bir okuyucuyum hatta bir dönem günde 8 saat okuyup geçirdiğim bir 10 yılım var. Beste yaptığım dönemler vardı. Herkes kalıcı olmak ve iz bırakmak için herkes bir yöntem deniyor. Kimi çocuk doğuruyor, kimi vakıf kuruyor, kimi bina dikiyor... Ben ise bir roman yazmayı hayal ediyordum. Yani bu içimden geldi yazdım değil… çünkü kitap yazmak muhakkak ki bir ön çalışma ve hazırlık gerektiriyor. Uzun yıllardır küçük öyküler denemeler yazıyordum ve kafamda İsyan’ın kurgusunu tamamladıktan sonra da ilk defa ‘acaba olur mu?’ dedim ve kitabımı hazırladım.

 

“KARAKTERLERİMİN BAŞNA BİR ŞEY GELDİĞİNDE -SAçMALIK BELKİ- OTURUP AĞLIYORUM”

Bir kitap yazmanın sanırım en zor evresi kurgu, değil mi?

Evet, bir hikâyenin seyri, düğüm ve çözümü vardır, bunu 40 sayfada da benim gibi 400 sayfada da yapabilirsiniz. Ama şöyle bir şey vardır; müzikte insan unsurunu hiçbir zaman pas geçmedim yani önce insana dokunmam gerekiyordu ve şarkı sözleriyle, müzikle ikna etmeye çalışıyordum. Bu kitapta da böyle olmalıydı ve ben olabildiğince kitabımın karakterlerini ete, kemiğe ve ruha büründürmeye çalıştım. Ve bir süre sonra baktım ki zaten ben bu boyuttan çıkmışım o boyutta yaşayan biriyim, karakterlerimin başına bir şey geldiğinde -saçmalık belki- ben oturup ağlıyorum. Diyebilirsin ki ‘değiştir’ fakat hayatın örgüsünde zaten sürekli yukarıya giden bir ivme yok ya da aynı gitmiyorsun, düşüşler kalkışlar var. Mühim olan zaten senin kimliğini de oluşturan o düşüşlerden sonra tekrar ayağa kalkabilmen. Romanımızın kahramanı da zaten böyle biri. Kitap bittiğinde çok üzüldüm. İki senemi paylaştığım çok yakın dostlarımdan ayrıldığıma üzüldüm.

 

Bu kitabın devamı gelecek mi?

Hayır, gelmeyecek. çünkü çok doğru yerde bitti. Aslında birkaç öneri geldi çok da kafama yattı. çünkü bu bir hayat gustosu bir roman değil. 45 yıldır örendiğim bildiğim hissettiğim ne varsa hepsi kitaba süzülerek girdi. Burada sadece ‘benim hayatım roman olurdan’ söz etmiyorum, aynı zamanda o romanı yazarken çok ciddi arşiv taramaları da yaptım; 60’lardan 90’ların ortasına kadar politik iklim, kültürel iklim, sosyolojik iklim, yeme içme neydi, ilk defa insanların hayatına ne girmiş… Tüm bunları araştırdım. İlk defa renkli sinemaya geçişi ve bir ada’ya ilk defa sinema gelmesi gibi unsurları tarihle bütünleştiriyorsun. çocuklar gramafonla tanışıyor, müzikle tanışıyor… O dönemin şarkıları, o şarkılar insanlarda nasıl etki bırakmış, ne yerlermiş, ne içerlermiş, bizim bugün anarşik dediğimiz şey ne zaman başlamış bunları anlatıyorsun. Ama bunu bir siyasetle değil aksine siyasetten anlamayan bir çocuğun gözüyle anlatıyorsun, çünkü o hem masum hem daha tarafsız… Bu da samimi bir etki yarattı.  

 

“DüNYADA İKİNCİ TüRKİYE’DE İLK DEFA YAPILAN BİR ŞEY; KİTABIN KENDİ ŞARKILARI VAR”

Bu kitabı oluştururken etkilendiğiniz bir yazar ve kitap oldu mu hiç?

Tek bir yazardan etkilendim demek olmaz ama tabii yazım sürecinde farklı üsluplar var. Yani baktığımda bir Rus üslubu vardır orada kahramanlarını bir geçmişe dayandırırsın bir kemiğe büründürme vardır. O kaygı muhakkak var. Yaşar Kemal’in kokular ve renkler üzerine betimlemeleri vardır beni her zaman çekmiştir, çünkü bir insanı iklime sokacağın zaman tek boyutla değil dokuyu da yer vermen gerekir. O yüzden zaten kitabımın içinde bir hayat gustosu var. Bunun sebebi okurken kokusunu alabilmek, rengini görebilmek, tadına bakabilmek adına ve sesini duyabilmek adına bir örgü mevcut. Buna da en güzel örneği şu şekilde verebilirim. Kitabın her bir bölümünü bir yemek tarifiyle açıyorum ki bunlar aslında yapımı son derece pratik şeyler. Niye koyduk derseniz; aslında aşkını bir türlü anlatamayan, korkan bir çocuğun aşık olduğu kıza yakın olabilmek adına yemek yapmasıyla başlayan bir hikaye. İster istemez yemek o aşkın bir parçası, o ilişkinin bir parçası. Ve dedik ki madem aşk sadece ruhta değil damakta ve mide de oluyor, bunları da anlatayım ki insanlar romanın çok daha içine girebilsin, yaşayabilsin ve hatta sesini duyabilsin… Sesini duymaları içinde dünyada ikinci Türkiye’de ilk defa yapılan bir şey kitabın kendi şarkıları var. Aplikasyonu indirdiğinizde ve kitabın kapak resmini çektiğinizde ‘İsyan’ kitabı için yazılmış 8 şarkıyı da aynı anda dinleme olanağınız olacak.

 

Peki nasıl oldu, bir yandan yazıp bir yandan beste mi yaptınız, üretim süreci nasıl oldu?

Kitabı yazarken olabildiğince o dönemin müziklerini dinlemeye çalıştım. Tangolar gibi… Muhacirlerin geldiği bir ada da geçiyor. İster istemez bir ada kültürü ve ada müziği var, onları da anlatıyorum zaten. Annemin hep bir sözü vardır: “Kötü insan yoktur yanlış anlaşılmış insan fikri vardır.” Bu kitapta da onu anlatmaya çalıştım. Yani bizim kötü dediğimiz insanlar aslında konuştuğunuzda ve fikrini aldığınızda “Hayır o kendi çerçevesinde haklı” dediğimiz insanlardır. Gerçeğe ulaşmak da böyle bir şey. Hepimiz gerçeğin birer tanığıyız ama senin ifaden sadece gerçeğin bir parçasıdır. Bizler bir araya geldiğimizde asıl gerçek ortaya çıkar. Onların gözünden de anlatmaya çalıştığın zaman da hak vermiyor değilsin ve o gerçeklerden yola çıkıp hayatın içine soktum bu kitabı.  

 

Kitabı yazarken en çok hangi duygulardan yola çıktınız? Empati mi yaptınız?

öncelikle ‘masumiyet’. çünkü çocukluktan başlayan bir hikâyeyi anlatıyorsun ve bunu bir yetişkinin zihniyle ve diliyle anlatamazsın. O yüzden ilk başlarda şaşırabilirsiniz ama hepimiz giderek büyüyoruz giderek masumiyetimiz kirleniyor. Belki de bu kitap o kaybettiğimiz masumiyeti, ortak değerleri, hoş görüyü keşfetmek için güzel bir sebep olabilir.

 

“BEN ‘İSYAN’ İLE TEKRAR YAŞADIĞIMI ANLADIM DİYEBİLİRİM, YAZDIKçA YAŞADIĞIMI ANLADIM VE NEFES ALDIM”

Okuyucuların yorumları neler oldu?

Yapılan yorumlar beni hem çok mutlu ediyor hem de sorumluluk veriyor. çünkü çok ciddi okurlardan, yazarlardan da eleştiriler aldım. Resmi eleştiriler, inanılmaz olumlu. Ama bir yandan da ikinci kitapta “İyi bir şey yaptın bunu devam ettirmen gerek” diyorum o zaman da daha fazla sorumluluk biniyor. Şimdi ikinci kitap için hazırlanacağım 5-6 bin sayfalık bir arşivi okumam gerekecek. Ama şu anda bana yaşattığı duygu her şeyden önce muhteşem bir şey. Ben ‘İsyan’ ile tekrar yaşadığımı anladım diyebilirim, yazdıkça yaşadığımı anladım ve nefes aldım.

 

Yani Ege’nin hayatında yaşam noktası diyebilir miyiz bu kitap için?

Kesinlikle, bundan sonra yazarak yaşamak istiyorum.

 

Peki albüm ve şarkılar ne olacak?

Şarkılar devam edecek, çünkü o benim için yemek kadar, yemek yapmak kadar doğal bir şey… çünkü şarkı yazmak benim idmanlı halim diyebilirim. Sadece şu var insanlar listelerde görmeyebilirler. çünkü şu dönemde ergen şarkıları yazmak bana göre uygun değil. çünkü şöhret acayip bir şeydir ve iki uçludur; bir şöhret olmak için her şeyi yaparsın bir de yaptığın şeyde başarılısındır ve şöhret olursun. En tehlikelisi yaptığın bir şeyde olduğun şöhreti sürdürmek için sonrasında şöhret olmak için sürdürmeye çalışmak. Bu yaşıma geldim ve şöhret uğruna ergen şarkısı yapmak istemiyorum. Bu bana göre değil, benimle büyüyen bir nesil var, hala insana dokunmayı ruhuna dokunmayı seven bir nesil. Ben onlar için müzik yapmaya devam edeceğim.

Fotoğraflar: Uğur Atun

Mekan: Le Baron