CORONA’NIN DİLİ OLSA

CORONA’NIN DİLİ OLSA CORONA’NIN DİLİ OLSA

Gelip geçen güzel anların değerini biliyor muyuz?

Korona günlerinde hüzünlenerek geriye dönüp baktığım çok zaman oluyor. Hani ölmek üzere olan insanın hayatı geçermiş ya gözlerinin önünden. Onun gibi, çocukluğumdan bu günlere yolculuk yapıyorum.

Hayatın koşuşturması içinde farkına varmadıklarım, nasıl olsa ulaşırım zannettiklerim. Her an elimin altında sandığım, sonra hallederim diyerek bilinçsizce ertelediklerim. Hepsi ve daha pek çoğu teker teker geçiyor gözlerimin önünden. Ailemle, dostlarımla paylaştığım gelip geçen güzel anları şimdilerde hasretle anıyorum.

CORONA VİRüSü DüNYA İçİN BİR MİLAT OLABİLİR Mİ?

Corona ile mücadele ettiğimiz zaman diliminde tam bir bilinmezlik içerisindeyiz. üzerinde anlaşılan tek gerçek: Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı gerçeği.

Bazen sesli düşünüyorum ve merak ediyorum: Corona’nın dili olsaydı ne derdi insanoğluna? Mesela şöyle seslenir miydi, “Ben bulaşıcı ve tehlikeli bir virüsüm. Süründürebilirim, öldürebilirim ama gelir geçerim. Gerçek şu ki siz insanoğlunun içindeki virüs benden çok daha tehlikeli ve acımasız. Kainatlarda toz zerresi kadarsınız ama dünyayı kendinizin yarattığını sanıyorsunuz. Egonuz, bencilliğiniz, aç gözlülüğünüz, cahilliğiniz, ihtirasınız sizi toptan yok etmeye götürüyor. Umarım artık bunun farkına varırsınız. Farkına varamıyorsanız daha beterlerine hazır olun.” mu derdi? Sahi farkına varabilecek miyiz, evrenin mesajlarını alabilecek miyiz dersiniz?

Ekonominin çöktüğü, işsizliğin tavan yaptığı, dünyada yaşanan bu felaket bize ne öğretiyor? En güçlü sandığımız devlet yardım istiyor, güçlü olmanın anlamı ve dengesi değişiyor. En zengini de en fakiri de aynı şartlarda tedavi ediliyor. Yanına kimse gidemiyor! Lüksün zirvesinde yaşayan da çöpten ekmek toplayan da tek başına ölüyor! Hepsinin de ortak arzusu aşının bulunması. Evren şartları nasıl eşitledi gördünüz mü? En sevdiklerimin, canlarımın yanına gidemediğim, her telefon çaldığında korktuğum, çaresizliği derinden hissettiğim bu günlerde akımda deli sorular var.

Net olarak biliyorum ki insandaki bu aymazlık bu şekilde devam ederse sonumuz geliyor demektir. Kendimize ve hayata daha gerçekçi bir akıl ve gönül gözüyle bakma zamanıdır artık! önem verip peşinde koştuklarımızla, esas değerli olanlar arasındaki farkı anlayabilmeliyiz. Almaya, tüketmeye ve şekle verdiğimiz önemin bizi gerçeklerden ve birbirimizden uzaklaştırdığını, esas değerli olanın içsel yolculuğumuzda kendimize katacaklarımızın olduğunu kavrayabilmeliyiz. İyiliğin, yardım etmenin verdiği huzurun yerini dolduracak hiçbir şeyin olamayacağını, her insanın değerli olduğunu, birbirimize karşılıklı haklarla bağlı olduğumuzu, yalnızlığın öldürücü olduğunu, insanın her halde olabileceğini ama yalnız olamayacağını görebilmeliyiz.  Bütün güçlerin formu olan sevgiyle el ele vererek, huzur içinde yaşayacağımız günlere kavuşacağımıza inanmalı, istemeli ve kendimizden başlayarak harekete geçmeliyiz. Kötümser yaklaşımlara arkamızı dönerek, ümide açılan pencerelerden oksijen almalıyız. Ben tüm kalbimle aklımla inanıyorum ve umudumu asla kaybetmiyorum. Tabii ki hemen olmayacak, şartlar ağırlaşacak, sancılı bir süre gelecek.

Değer yargıları değişecek, olumlu yönde gelişim ve değişim muhakkak başlayacak. Biliyorum ki her şey düşüncelerimizde başlar ve yeşerir.

Bir gün muhakkak düşüncelerimize güneş doğacaktır.

 

MUMLARIN öYKüSü

 

Dört mum yavaşça yanıyordu. Ortam çok sessizdi ve konuşmaları duyuluyordu.

İlk mum konuştu; Ben "Barışım" dedi. Benim yanık kalmamı istemedikleri için söneceğim.

Kısa süre sonra mum alevi azaldı ve yavaşça söndü. İkinci mum konuştu: Ben " İnancım" dedi. Neredeyse kimse beni artık gerekli görmüyor. Artık bana ihtiyaç kalmadığı için söneceğim dedi. Alevi azaldı ve söndü. üçüncü mum ben " Sevgiyim " dedi. Yanık kalmam için artık gücüm kalmadı. İnsanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanları bile unuttular. Alevi azaldı ve söndü. Ansızın bir çocuk odaya girdi. üç mumun yanmadığını gördü. “Neden yanmıyorsunuz, sizin sonuna kadar yanmanız gerekir.” dedi ve ağlamaya başladı. Dördüncü mum çocuğa döndü ve “Korkma ben hala yanıyorum, diğer mumları yeniden yakabiliriz, ben "umudum" dedi.”  çocuk parlayan gözlerle "Umut" adlı mumu aldı ve diğer mumları tekrar yaktı.  Biz de inancın, sevginin, barışın mumunu yakacağız. Hep birlikte ve mutlaka. Düşüncede ve gönülde birbirimize aktığımız, sağlıklı, huzurlu ve telaşsız günlerin özlemiyle. Sevgiyle kalın.